EY GÜL YÜZLÜ DEV!
EY GÜL YÜZLÜ DEV!
Önce Mayıs ayı…
Ne kadar söz söylense boşlukta kalır; iki mütefekkir, iki dahi, iki Allah Dostu…
Bir ayniyetin iki kanadı…
Biri anılınca öbürü akla gelen…
Biri sevilince öbürü de sevilen…
Biri konuşunca diğeri, diğeri konuşunca bu bilinen…
Evet Üstad Necip Fazıl ve Kumandan Mirzabeyoğlu…
Tevafuk eseri ikisinin de doğum ayı Mayıs…
Fetih ayı Mayıs ki; Fatihler bu ayda dünyaya gelmiş…
Yıllar önce tanıştığım, il il, köy köy gezen bir Allah dostuna Mayıs ayını sormuştum, -tabii ki niyet Kumandan Mirzabeyoğlu’nun doğum ayı olması- “Mayıs ayı birçok İslam düşmanlarının kahrolacağı bir aydır” demişti.
Üstad ve Kumandan’ın bu ayda dünyaya teşrifleri bile başlı başına İslam düşmanlarını kahretmeye yeter…
Ve elbette ki; İstanbul Fethi…
Ve 9 Mayıs…
Mayıs ayı değerliydi, gözümüzde, gönlümüzde sürûr sebebi idi, ama 9 Mayıs…
500 yıllık hasretin bitiş muştusu…
Bütün Anadolu’nun “gel artık, doğ artık” çağrısı…
Yer ve gök ehlinin “neredesin” sorusu…
Ariflerin, velilerin, Salihlerin, mazlumların duası…
Üstad’ın ;
“Artık Yeter! Bütün bıçaklar kemiğe dayandı artık!
Doğ artık, gel artık, geliş artık!
Damla damla evvela taslara, sonra havuzlara, sonra göllere, sonra denizlere boşal!
Boşal, doldur, taş, kabar, yüksel ve her tarafı bas artık!”
Çağrısına cevaptır, 9 Mayıs…
Emperyalizme, faşizme her türlü sahte düzene başkaldırışın adıdır 9 Mayıs…
Bütün dünya üzerindeki her türlü sahte oluşun, sahteciliğin tekmelendiği gün 9 Mayıs…
Ve yine bir 9 Mayıs “Ölüm Odası”nda…
Mahcubiyetimiz bundan….
Sana muhatap olup da, layık olamamanın verdiği mahcubiyetle…
Çok şükür ki; O büyük Kumandan’ı tanıdık, ama mahcubuz…
O’nu hep tek başına bıraktık…
O dünya çapında direnişini gösterirken, biz sadece seyrettik…
Mahcubuz ama yine de 9 Mayıs bizim en güzel günümüz.
Sırf o şehirde doğdun diye “Arzın canı”nı sevdik…
Ve bugün 9 Mayıs, bazıları için hiçbir anlam ifade etmeyebilir ama bizim en güzel günümüz…
“Ey gül yüzlü dev
Gel artık! Gel artık!
Sensiz kalınca dışarılar
İçerisi mi, dışarısı mı
O bile belli değil...
Nesiller senin kurtarıcı nefesinle
Büyüyüp yeşerecek
Kurumuş dudaklar
Senin türkülerinle
Coşup gürleyecek…
Yeter artık bu sürgün
Ey gül yüzlü dev!”
Son söz Üstad’dan:
SELAM
Genç adam! Sana selam!
Seni bir tohuma bakıp içindeki muhteşem ağacı, gür yeşilliği ve harikulade dal budak nizamını seyretmeye çalışan bir hayal mikroskobundan görüyor ve selamlıyorum!
Henüz ortada yoksun; fakat ben görüyorum!
Vücudu elle tutulur, kalbi işitilir, alnı dudakla öpülür kaskatı bir vâkıa halinde seni görüyorum.
Hararetini, hangi hummalı delikanlının hangi beyaz kan damlasından fışkırtıyor ve kendine yatak diye hangi afif anne rahmini gözetliyorsan, söyle onlara, seni dünyaya getirsinler artık!
Artık Yeter! Bütün bıçaklar kemiğe dayandı artık!
Doğ artık, gel artık, geliş artık!
Damla damla evvela taslara, sonra havuzlara, sonra göllere, sonra denizlere boşal!
Boşal, doldur, taş, kabar, yüksel ve her tarafı bas artık!
Kömür tozu arasına kar gibi yağ, kargaların arasına güvercin gibi düş, çöplükleri ateş gibi yak;
Tunçtan ve taştan küfür remzlerini kezzap gibi erit, çözülmez düğümleri İskenderin kılıcı gibi kes;
Ve gel, gel, gel artık!..
Çerçeve 2. cilt, syf. 168
NFK Mart 1950
YAĞMURCU paylaşan: vadetamam
Hiç yorum yok