BUGÜN 19 MAYIS VE HATIRLATTIKLARI


BUGÜN 19 MAYIS VE HATIRLATTIKLARI
Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız
birlik oldu birlikte savaştıklarımızla
-bedeli ihanet oldu kanımızın-
kara bir bulut gibi
kapkara düşünceyle
-kiralık düşünceleriyle-
"giydiler çıkardıkları çizmeleri"
emperyalistlerin.
-efendi olma hevesiyle
silahları bize döndü-
Aydınlık Savaşçıları- Salih Mirzabeyoğlu
Evet, bugün kapkara-kiralık düşünceli, silahları bize, Anadolu’nun Müslüman halkına dönenlerin, bir ülkeyi baştan başa, ahlaksızlık, adaletsizlikle çelik ağlarla örenlerin 19 Mayısı…
19 Mayıs ve ahbes…
(Ahbes: Çok pis, en pis olan. M. Kamal yani, onun vasfı)
Bir Müslümana ne hatırlatabilir ki…
İstiklâl Mahkemeleri…
Bombalanan şehirler…
Darağaçlarında Müslümanlar…
Ve daha neler neler…
Siz Kemahlı Alim; Ebu Kemal İbrahim Hakkı’yı bilir misiniz?
Şark İstiklal Mahkemeleri, 1924 yılı sonlarına doğru hakkında gıyabî olarak idam kararı verir. Ancak o bu kararın verildiği sıralarda yani 14 Ekim 1924 (15 Rebiü’l-evvel 1343) tarihinde Pazartesi günü hayata gözlerini kapar.

Vefat haberi İstiklal Mahkemesine intikal ettirilir, mahkemenin gönderdiği bir heyet, durumu yerinde tespit eder ve bir rapor halinde Ankara’ya bildirir. Kabri elan Erzincan Terzi Baba Kabristanındadır.

Rivayetlere göre mahkemenin gönderdiği heyet, Kemahlı İbrahim Hakkı Efendi’yi, mezarından çıkarıp idam sehpasına çekmek suretiyle hükmü infaz etmiştir.

Merhumun vefatından sonra ailesine taziyeye gelen yakın bir dostu şöyle demiştir:

“Dünya ağlasa revadır bu zât-ı pâke,
Hiç yakışır mı bu zât gömülsün hâke”
Veya İskilipli Atıf Hoca…
Ve binlerce Müslüman…
Evet, bir Müslümana 19 Mayısın hatırlattıkları…
Yıllardır, okullarda, sokakta, her yerde dile getirilen devrim. İşte Osmanlı şöyle kötü idi, böyle acımasız idi. Ve sonuç; kurdukları seksen küsür yıllık düzen göçtü göçecek. Heyhat ki, bu göçen yapıyı korumak, kurulurken akıtılan Müslüman kanlarını unutan, Müslümanlara düştü… Neyse bu ayrı bir konu…
Ahbes ve düzeninin neresini elinize alırsanız, neresinden tutarsanız elinizde kalır. Hepsini tek tek saymaya gerek yok. Adalet desek yeter.
İstiklâl Mahkemeleri…
Darbe Mahkemeleri…
28 şubat Mahkemeleri…
Liste uzayıp gider…
Hakkında; hiçbir delil, şahit olmadan, iddianame ve gerekçeli kararda “herhangi bir eylemi ve eylem talimatı olmadığı” halde, idamına karar verilen Salih Mirzabeyoğlu…
17 yıldır hiçbir suçu olmadan cezaevinde kalan, bunun son 9 yılı tecritte –tek kişilik hücre- ki, namaz kılacak yeri bile yok. Ve 15 yıldır kesintisiz devam eden “Telegram” işkencesi…
Bu düzenin, adaletsizliğinin ve hukuksuzluğunun en büyük delili…
TC’nin adaletini, tek başına bu dava üzerinden takip edebilirsiniz…
Cezaevi aşamasında, Mahkeme aşamasında, idamdan sonraki aşamada ve hâlâ devam eden “sûikasd ve öldürme” teşebbüsleri…
Kanunun geriye yürütülerek “tecrit-tek kişilik hücre”ye alınması…
7-24 kesintisiz devam eden “Telegram” işkencesi…
Ve sizin düzeninizin adalet(!) anlayışı…
Ama düzenin en tepesi için “dokunulmazlık” şartları…
Mahkemeye hiç gitmeden, bir iki kanun değişikliği ile “cezadan yırtmalar”….
Ya 80 yıldır, yerden yere vurduğunuz Osmanlı’daki adalet anlayışı…
Sadece birkaç örnek:
Bugün hâlâ 28 Şubat darbecileri, devletin en üst kademesindeki insanlar yargıdan kaçarken, kimi darbe faillerinin yargılanması tartışma konusu olurken tarihe baktığımızda Osmanlı`da devletin zirvesinde bulunan padişahın bile yargı önüne çıktığı dikkat çekiyor. 1300`lü yıllarda Osmanlı tahtında oturan genç padişah Yıldırım Bayezid, bir olaya şahitlik yapmak için devletin yüksek mahkeme başkanı tarafından çağırılıyor. Şahitlik için mahkemeye gelen Bayezid, namazları cemaatle kılmadığı gerekçesiyle mahkeme başkanı tarafından şahitliği kabul edilmiyor ve mahkemeden kovuluyor. Bunun üzerine Bayezid, eksikliğini gidermek için bugün kendi adını taşıyan Yıldırım Bayezid Camii`ni yaptırarak 5 vakit namazını bu camide cemaatle kılmak zorunda bırakılıyor.
Soma’daki kazanın da gösterdiği veçhile, işçi hakları konusunda bakın Osmanlı’ya;
Pek çok insani ve vicdani hak gibi, işçi haklarının da başlangıç noktası bu topraklar olmuştu. Toplu sözleşme ve grev hakkı, sanıldığı gibi bize Avrupa`dan geçmiş değildi. Padişah fermalarından anlaşıldığına göre, işçiler tarih boyunca zaman zaman ücretlerinin artırılması isteğiyle `grev` yapmış ve taleplerine çoğunlukla ulaşmışlardı. Bunlardan biri 21 Haziran 1587`de Sultan 2`nci Murat`ın Mimar Sinan`a hitaben yazdığı fermanda yer alıyor. Cami inşaatında çalışan işçiler bugünkü değeri 3 bin Lira olan maaşı beğenmeyip greve gitmişler ve sonunda talep ettikleri ücreti almaya hak kazanmışlardı.
Bir örnek de aynı yönetim anlayışını taşıyan Fatih Sultan Mehmet`le yaşanıyor. Fatih Sultan Mehmet, adını taşıyan caminin inşaatında kullanılacak mermer sütunları kestiren Rum mimarlardan İpsilanti Efendi`ye kızıp elini kestiriyor. Bunun üzerine İpsilanti Efendi, haksızlığa uğradığını gerekçe göstererek padişah aleyhine ilk İstanbul Kadısı Sarı Hızır Çelebi`ye başvuruyor. Mahkemeye gelen padişah, `sanık` minderine bağdaş kurmak üzereyken Kadı`nın `davacı ile hukuk önünde yüzleşeceksin, ayağa kalk` diyerek padişaha sert çıkıyor. Padişah ayağa kalkıyor ve öfkesine mağlup olduğunu ve bu yüzden hata ettiğini belirtiyor. Buna karşılık Kadı efendi `kıssasa kıssas` hükmü veriyor. Alışılmışın dışında olan bu durum karşısında davacı İpsilanti Efendi eli ayağı titremeye başlıyor.
Aklı başına gelir gibi olunca da `Davamdan vazgeçtim, İslam adaletinin büyüklüğü karşısında küçüldüm` diyerek kendisini padişahın ayaklarına atıyor. Böylelikle Fatih`in eli kesilmekten kurtuluyor. Devletler Hukuku tarihinde, sadece tarihçilerin değil birçok kimsenin hatırlamadığı enteresan bir devre var: Osmanlı Devleti`nin hiçbir Avrupa başkentinde kendisini temsil ettirmeye tenezzül etmediği devre...
Osmanlı Devleti uluslararası hukuk çerçevesinde resmen koydurttuğu bir madde ile kendi üstünlüğünü bütün dünyaya tescil ettirmiş, bunun bir göstergesi olarak da yükselme devri boyunca hiçbir devlete `elçi` tayin etmemiştir.
Bugün 19 Mayıs ya, şimdi olur olmaz bir yerde, bir dinozor veya kokona çıkıp da; işte padişahlık şöyle idi, Osmanlı böyle idi, diye saçmalarsa karşılaştırmalı hukuk örnekleri verdik….

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.