1 MAYIS
1 Mayıs
Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.
İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar.
Zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.
Ülkemizde ise en çok tartışılan 1 Mayıs'ın ne olduğundan ziyade; kutlamalara Taksim açılacak mı açılmayacak mı sorusu.
Peki nedir Taksim ısrarı?..
1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK`in organizasyonu önderliğinde Taksim Meydanı`nı doldurdu. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş, miting de uzamıştır. Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı. Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı, kısa bir süre içinde Etap Marmara Oteli`nin (Bugün The Marmara Oteli) de üst katlarından da ateş açıldı.
İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşu`na itmeye başladı. Kalabalığa ateş açılıyordu fakat polis ateş açanlara değil, kalabalığın üstüne saldırıyordu. Bir kamyonun tıkadığı Kazancı Yokuşu`ndan aşağıya kaçmaya çalışan kalabalığı daha da korkutmak için bir daha ateş açıldı. İnsanlar panzerler altında kalarak ve birbirlerini ezerek kaçmaya devam etti.
28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı.
Bu tarihten sonra Taksim her iki taraf için de bir mücadele alanı haline geldi...
Taksim'de kutlayacağız diyen bir taraf ve Taksim'de kutlayamazsınız diyen öbür taraf...
Sorunun sistemle ilgili olduğunu anlamadığın sürece, işçinin yanında veya karşısında olmuşsun, Taksime çıkanlarla olmuşsun veya da Taksimi kapatanlarla olmuşsun hiçbir fark yok.
Her iki taraftan birini tercih etmen, senin sistemi sorgulamaktan vazgeçtiğinle eşanlamlıdır..
Peki işçi nedir, hakları nedir, sendika, grev, lokavt gibi kavramların Büyük Doğu'da karşılığı nedir?
Doğal olarak biz de konu işçi olunca hemen Üstad Necip Fazıl'ın "İdeolocya Örgüsü" kitabına müracat ettik.
Acaba Başyücelik'te işçi nedir, ne değildir diye.
İşçinin bizim nizamımızda yeri ve konumu nasıl olacak?
Buyurun hep beraber okuyalım:
BAŞYÜCELİK EMİRLERİ-İŞÇİ
· İşçi sınıfı bizde, orduda nefer gibi, cemiyetine karşı hiçbir sınıfî ve nefsanî hak iddiasına kudreti olmayan; ve her hakkı cemiyeti tarafından tekeffül edilen tâbi zümre...
· İşçi sınıfı bizde, kendisini gözü kapalı, doktora teslim eden bir hasta vaziyetinde, her himayeyi, doktorun ilmine mütenazır olarak, cemiyetinin bağlı olduğu adalet ölçüsünden bekler ve eksiksiz görür.
· İşçi sınıfı bizde seviyesine göre, bir talim ve terbiye sistemi içinde, her şeyden evvel 19uncu asrın ikinci yarısından bu yana, kendi hakkında uydurulan ütopyaları ve bu ütopyaların tatbik sahalarındaki sahtekârlıkları yakından görecek ve cemiyetinde fâni, ayrıca meslekî imtiyazı olmayan idealist işçiyi örnekleştirecek ve cihana takdim edecektir.
· Bu vasıflar içinde bizim işçimiz, demokrasilerin, bir taraftan patronu şişirirken, öbür taraftan işçiye cemiyetini tehdit hakkını tanıyan tezatlı sistemine zıd olarak, grev, boykot, (lokavt) ve her türlü direnme ve ayaklanma kudret ve selâhiyetinden arınmıştır.
· Açık bir ictimaî (şantaj) ifade eden ve karnı acıkanı ekmeği, üşüyeni kömürü, yoluyu nakil vasıtası, hastayı ilâcından yoksun bırakma tehdidi yolundan hak arayan böyle liberalizma maskaralıklarından Büyük Doğu ikliminde ve işçisinde tek bir iz bulamazsınız!
· (Karl Marx)ın "patron kasasında kârdan her metelik, hakkı eksik ödenen işçinin emeğinden hırsızlamadır!" düsturu, maliyet hesabiyle kâr arasında, tespiti gayet kolay bir bilânço arzeden sınaî manzumenin bu basit ve sathî ifadesinden faydalanılarak ileriye atılmış bir (diyalektik) oyunudur. Bu takdirde, zararlı patrona ait her meteliği tazmin etmekle mükellef bulunanın işçi olup olmadığı sorulabileceği gibi, 1 kilometrelik yola sırtında100 kilo yükü 5 liraya taşıyan hamala bağlı hakkın da neyle ve nasıl hesap edilebileceği sorulabilir.
· Bütün dâva, malın ve mutlak mülkiyetin Allah ait olduğunu bilen bir cemiyette, en adaletli bir kıymet takdiri ölçüsüyle emekleri değerlendirmek; ve komünizma ütopyasını dışarıya doğru şımartıp içeride esir gibi kullandığı işçiye, mutlak bir askerî nizam içinde, patron emekçi muvazenesinin sadece İslâmiyette bulunduğunu göstermektir.
· Mü'min sermayenin işçisi mazlum ve haksızlığa mahkûm olamaz.
· Mü'min işçi ise cemiyet içinde ayrı bir sınıf olmak imtiyaz ve istismariyle nefsine hâkimiyet tanıyamaz, ve her zümreyle beraber hakka mahkûm olduğunu takdir eder.
Hiç yorum yok