ADALET DEYİNCE HZ. ÖMER...



Ey Nebi, sana Allah ve müminlerden tâbi olan kimseler yeter. [Enfal:64]
Ben duanın kabul edilmemesi kaygısı taşımam. İçimde dua etme isteğinin olmaması kaygısı taşırım. [Hz. Ömer (ra)]



Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu; gelir de adl-i ilahi sorar Ömer’den onu…

Ömer ikinci dost ve âdil
Hakk’ı korur, yok eder bâtıl
Bâtılı ayırdı haktan, oldu Faruk
Başı erişti sancağın Ayyûka


Hz. Ömer’den (ra) bahsetmek, cahiliyede geçen 33 yıllık samimi bir hayattan sonra Peygamber duası ile teslim olan bir güzel insandan bahsetmek demektir. O ki küfründe bile samimiydi; İslam’la müşerref olunca Hak yolda samimiyeti daha bir ziyadeleşti. Özündeki samimiyetten olacak ki, Risaletpenah Efendimiz O’na ve dayısı olan Ebû Cehil’e müslüman olması için dua etmekteydi. “Allahım! şu iki adamdan -Ömer bin Hattab veya Amr bin Hişam (Ebu Cehil)- sana hangisi daha hoş geliyorsa onunla İslam’ı izzetli kıl”
Öyle dua buyurdu, öyle yazıldı, öyle oldu… Duadaki zerafete bakar mısınız? Ne istediğini kendine hoş geldiği için istiyor, ne de istediğinin kendine verilmesini…
Hz. Ömer(ra) bu kutlu duayla müslüman olduktan sonra boyuna ağlardı ve “Ey Allah’ın elçisi!” derdi “Ya Ebu Cehil’in adını önce ansaydın da “Rabbim!” deseydin “Dinime ya Ebu Cehil’le yardım et ya Ömer’le” “Ne olurdu halim benim, sapıklıkta kalakalırdım…”
Hz. Ömer (ra) imana geldiğinde, Habibi Kibriya Efendimiz mübarek elini Hz. Ömer’in göğsüne koyup üç kere “Allah’ım! Bunun göğsündeki kötü sıfatları, hastalıkları giderip yerine imân ve hikmet ver!” buyurmuştur. Ardından Risaletpenah Hazretleri Hz. Ömer’e (ra) “Fâruk” lakabını vermişti. Hakkı bâtıldan ayırdığı ve İslâm dinini kabul edip dini kuvvetlendirdiği için bu lakap kendisine hediyye edilmiştir.
Habibi Kibriya Efendimiz’in kayınpederi (Kızı Hafsa(ra) ile Risaletpenah hazretlerinin izdivacı), Hz. Ali’nin(kv) damadı  (Hz. Fâtıma’nın (ra.) kerimeleri Ümmü Gülsûm(ra) ile izdivacı) Hz. Ömer(ra) efendimiz hakkında İbni Mes’ud (ra) buyurdular ki: “Hz. Ömer’in (ra) müslüman olması, müminlere bir fetih, rahmet ve nusret kaynağı oldu. O müslüman olmadan önce İslam dini âşikâr olmamış ve Habibi Kibriya Efendimiz dışında müminlerden hiç kimse Kabe-i Muazzama’da namaz kılamamıştı.”
Hz. Ömer(ra) Efendimizin halifeliğine daha ilk günden biat eden  Hz. Ali(kv) Efendimiz, O’nun hicretini şöyle anlatır: “Ömer’den başka gizlenmeye ihtiyaç duymadan hicret eden hiçbir kimseyi bilmiyorum. O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı, yayını omuzuna taktı, eline oklarını aldı ve Kâbe’ye gitti. Kureyş’in ileri gelenleri Kâbe’nin avlusunda oturmakta idiler. O, Kâbe’yi yedi defa tavaf ettikten sonra, Makâm-ı İbrahim’de iki rekat namaz kıldı. Halka halka oturan müşrikleri tek tek dolaştı ve onlara; “Yazıklar olsun size! Kim anasını evladsız, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadide beni takip etsin.” dedi. Onlardan hiçbiri Ömer’i engellemeye cesaret edemedi.”
Hilafeti esnasında Hz. Ömer(ra), görev yerlerine gitmeden önce valilerin bütün servetlerini kaydettirir, servetlerinde aşırı miktarda artış olanların durumlarını araştırır, gerekirse servetlerinin bir kısmına el koyardı. Devlet idaresinde âdil olunması (Mâide:8), işlerin ehline havale edilmesi (Nisâ:58) gibi Kur’an esaslarına ve bilhassa istişareye (Âl-i İmrân:159; Şûrâ:38) büyük önem vermiştir.
İşte O’nun esâslı duruşundan, her biri zamane müslümanların verdiği pozlara şamar gibi çarpan sahneler… 

Bir gün Hazreti Ömer (ra) mescidde oturuyordu. Bizans imparatorunun elçisi geldi. Bazı hediyelerle beraber bir doğan kuşu, bir tazı ve bir şişe de zehir getirdi.
- Ey halife! Bu doğan hangi kuşu istersen yakalar, havada hiç bir kuş pençesinden kurtulamaz. Bu tazıyı, avda, hangi hayvana salarsan yakalar, karada elinden av kurtulmaz. Bu şişedeki zehirden düşmanlarına bir damla içirsen hemen ölür. Hiç bir ilâçla da tedavisi olmaz. Bunlar, acaib şeyler olduğundan bir sultanın hazinesinde bulunması icab eder diyerek imparatorumuz size gönderdi, dedi. Hazreti Ömer (ra):
- Bu kuşun insana ne faydası vardır? Hâl ehli olan kuşu eline alıp da amellerini zayi etmez diyerek, doğan kuşunun bağlarını çözüp salıverdi. İnsân, köpeği ne yapsın? O mekrûh hayvanı evine koyup arkasında gezdirmeye ne lüzum var diyerek köpeğin zincirlerini açıp serbest bıraktı. İçi zehir dolu şişeyi mübarek eline aldı. Benim dünyada nefsimden azılı düşmanım yok, buyurdu. Besmele çekerek şişedeki zehrin hepsini içti. Elçi bu hâli görünce kendinden geçip düştü. Bir müddet sonra ayılınca Hazreti Ömer(ra)’in sıhhatte olduğunu gördü. Hemen Hazreti Ömer’in ayaklarına kapanıp:
- Ya halife, bana imanı öğret, dedi. Hazreti Ömer, elçiye imânı, İslâm’ı öğretti. Elçi müslüman olduktan sonra, bir daha Bizans’a gitmeyip, geri kalan ömrünü Hazreti Ömer’in hizmetinde geçirdi.
***

Allah O’ndan râzı olsun, Hz. Ömer’e armağanlar getirdiler, bir de zehir dolu bir kâse sundular. Bu neye yarar dedi. Dediler ki: Birisini apaçık öldürmeyi uygun bulmazlarsa bundan birazcık sunarlar ona; içer, gizlice ölür gider. Kılıçla öldürülemeyecek bir düşman varsa gizlice ona, bundan birazcık sunup öldürürler onu. Hz. Ömer, pek güzel bir şey getirdin dedi; verin bana onu da içeyim. Bende pek büyük bir düşman var, kılıç erişmiyor ona; dünyâda ondan daha düşman kimsecik yok bana. Hepsini birden içmeye hacet yok, bunun bir zerresi yeter; bu, yüz bin kişiye yeter dediler. Bu düşman da bir kişi değil dedi Hz. Ömer; bin kişinin yerini tutar; yüz binlerce kişiyi tepesi üstü yerlere yıkmıştır. Kâseyi aldı, birden başına dikti. Ömer, zehri içince orada bulunanlar, bir uğurdan Müslüman oldular; senin dinin gerçek dediler. Ömer dedi ki: Hepiniz Müslüman oldunuz da bu kâfir nefis, hâlâ Müslüman olmadı!
***
Hz. Ömer’e (ra) Rum kayserinden bir elçi gelmişti. Hz. Ömer’in hanımı bir dinar borç alıp o parayla güzel kokular satın alarak bir şişenin içinde Kayser’in hanımına göndermişti. Elçi hediyeleri Kayser’in hanımına sunmuş, o da kokuları çok beğenerek şişelerin içine inci doldurup geri göndermişti. Elçi hediye şişeleri getirince Hz. Ömer’in hanımı incileri bir tabağa boşaltıp seyrederken. Hz. Ömer içeri girdi. Önündeki incileri görünce nereden geldiğini sual eyledi. Hanımının cevabına istinaden Hz. Ömer:
- Eğer siz halife hanımı olmasaydınız, size bu incilerden bir tanesini bile göndermezlerdi. Size ve halifeye gelen hediyeler beytü’l mal’indir. Ancak bunların içinden, borç aldığınız bir dirhem sizindir buyurdu. Hz. Ömer incileri sattırıp içinden bir dirhemi hanımına teslim etti. Geri kalanını ise beytü’l mal’e bıraktı.
***
Nakledildiğine göre Hz. Ömer(ra) halka bir şeyi yasak ettiği zaman bütün ev halkını ve akrabasını toplar:
- Dikkat edin; insanları düzeltebilmemiz için önce kendimizi düzeltmemiz gerekir. Şimdi bütün halkı, Hakk’ın emrettiği üzere falan şeyden men ettim. Yasakladığım işi yapmamaya sizin daha fazla dikkat etmeniz gerekir. Sizden birini o işi yaparsa başkalarına vereceğim cezanın daha fazlasıyla cezalandırırım, buyururdu. Ondan sonra o şeyi yasaklardı. Akrabaları da o işi yapmamaya daha çok dikkat ederlerdi.
***
Server-i Kâinat ve Mefhâr-i Mevcûdat Aleyhi Efdalü’s-Salavat ve’t-tahiyyat, bir gün mescidde kabir azabını, Münker ve Nekir’in heybetle nasıl sual ettiklerini beyân buyuruyorlardı. Orada hazır bulunan Hazreti Ömer (ra):
- Ya Resûlallah, kabre konulduktan sonra sual zamanında şimdiki aklımız bize verilir mi, verilmez mi? diye sordu. Server-i Alem:
- Şimdiki aklınız nasılsa, kabirde de öyle olursunuz, buyurdu. Hazreti Ömer:
- Böyle olduktan sonra korku ve elem çekmeye lüzum yoktur, dedi. Hazreti Ömer vefat edince, Hazreti Ali’nin(kv) aklına bu hâdise geldi.
- Hazreti Ömer vaktiyle mertlik etmişti, bakalım Münker ve Nekir’e nasıl cevap verecek, davasının eri olacak mı? dedi. Gözlerini yumdu. Kalbi şeriflerini Hazreti Ömer’in hâline yöneltip, tam teveccüh ile murâkabeye vardı. Hakk Teâlâ gözünden perdeyi kaldırdı. Münker ve Nekîr’in heybetle geldiklerini gördü. Hazreti Ömer’e:
- Rabbin kim? Dînin nedir? Peygamberin kim? şeklinde sorular sordular. Hazreti Ömer (Radiyallahu anhu) Münker ve Nekir’e:
- Nereden geliyorsunuz? diye sordu. Onlar:
- Yedinci kat gökten geliyoruz, dediler. Hazreti Ömer:
- Yedinci kat gökten burası ne kadar yoldur? buyurdu. Melekler:
- Yedi bin yıllık yoldur, dediler. Hazreti Ömer:
- Siz yedi bin yıllık yoldan geldiğiniz halde Rabbinizi unutmadınız. Ben bugün evimden çıktım, kabire gelinceye kadar Rabbimi, dînimi, Peygamberimizi niçin unutayım? buyurdu. Melekler:
- Biz senin böyle cevap vereceğini biliyorduk. Fakat bu heybetle gelip sual etmeye memuruz, dediler. Hazreti Ali(kv) Efendimiz bu hali gördükten sonra gözlerini açtı.
- Yâ Ömer! Allah mübarek etsin, dâvanın eriymişsin, buyurdu.
***



Hz. Ömer(ra) ‘den şöyle rivâyet edilmiştir. Resulullah Efendimiz (sav) buyurdular ki: “Günah zilletinden kurtulup da takva izzetine yükselen kimseyi Cenab-ı Hak, malı mülkü olmadan zengin eder. Hısmı, akrabası, dayısı olmadan üstün kılar. Kendisine verilen az rızığa razı olan kulun Allah da az amelinden razı olur.”

Ariflerin canlarını, itaat ve ittibâ ufuklarında uçuran, onları nehy buyruğuyla günahtan uzak tutan; aşıkların kalplerine muhabbet şerabını içirip onları mest eyleyen; gönüllere kendi zikrini sürekli ilham eden; verdiği belâya sabredene sevabının bolluğunu gösteren ve böylece belânın acısını tatlıya çeviren; zenginlik verdiği kimselere halka karşı ihsan ve iyilikte bulunmayı emrederek kendisine hamd ve şükür etmeyi gerekli kılan Allah-u Teâla’ya hamd olsun. Sevdiği kimselerin kalbini muhabbetine karargâh yapıp aşkını o kalplerin en derinlerine yerleştiren Allah ne yücedir! Tevhid ve marifetinin delillerini ariflerinin canlarına nakşedip ruhlara, cemâlini görebilmek için cennetin ortasına doğru sevinçle uçmayı ilham ederek kendisine müştak kılan Allah ne yücedir! Sahibini ilahi azap ve kahırdan koruyan bir şehadetle bilirim ve bildiririm ki Allah’tan başka tapılacak yoktur, O bir tektir, eşi, ortağı ve misli yoktur. Yine Hz. Muhammed’in (sav) O’nun kulu ve elçisi olduğunu bilir ve bildiririm ki O’nun şeriati en son şeriat olup peygamberlik mührü de O’nunla son bulmuştur. Allah-u Teâla O’na, en hayırlı aile olan ailesine, ashabına, inananlarına, raşit halifelerine, bilhassa sözünde ve inancında doğru olan, muttaki, sıddik olan Ebu Bekir’e (ra), hak ile batılı ayırt etmiş, nâki, faruk olan Ömer’e (ra), kalbini marifeti ile nurlandırdığı zekî, pâk Osman-ı zinnureyn’e (ra), ahlak ve siretinden razı olunmuş vefî, vefâlı Murtaza olan Ali’ye (ra), rahmet ve kurbiyetiyle şereflendirdiği Hasan ve Hüseyin Efendilerimize (ra), bütün Muhacir ve Ensar’a ve kendisine tâbi olan herkes üzerine bol bol salât ve selam eylesin…


Madem Hz. Aişe (ra) annemiz “Ömer anılınca adalet anılmış olur, adalet anılınca Allah anılmış olur, Allah anılınca da rahmet iner” buyurmuş, bizim dahi adını anmakla şereflenen yazımızın hitâmında, niyazımız o dur ki: samimiyet kalbininiz esası olsun ki, salihlerin duasını alabilesiniz, farukiyet aklınızın esası olsun ki, Hakkın yanında yer alıp, batılın karşısında durabilesiniz. Adalet fiillerinizin esası olsun ki, her hak sahibine hakkını iade edebilesiniz. Kuvvet elinizin esası olsun ki, Hakkın iradesinin ikamesi için otorite sağlayabilesiniz. Rahmet hayatınızın esası olsun ki, merhamet gösterip merhamet bulabilesiniz ya huu…

Hiç yorum yok

Öne Çıkan Yayın

İBDA ve İBDA-C Nedir?

İBDA-C’nin daha iyi anlaşılması için İBDA'nın kısaca tarif ve izahını yapmak istiyoruz… Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun "...

İzleyiciler

Popüler Yayınlar

Tema resimleri duncan1890 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.